Son günlerde Türkiye’nin dört bir yanındaki vatandaşların yaşadığı dolandırıcılık olayları arasında, en dikkat çekici olanı “hisseli tapu” dolandırıcılığı. Uzmanların gündeme getirdiği iddialara göre, bu tuzak 100 milyon liranın üzerinde bir kayba yol açtı. Birçok kişinin hayallerindeki ev veya daireye sahip olma arzusu, sahtekarların elinde birer oyuncağa dönüşerek, günlük hayatlarını kabusa çevirdi. Peki, bu dolandırıcılık nasıl gerçekleşti? Ve mağdurların rüyası haline gelen bu hisseli tapu sistemi neleri kapsıyor? İşte tüm detaylar.
Hisseli tapu, birçok kişinin bir mülk üzerinde eşit veya farklı oranda pay sahibi olduğu bir sistemdir. Genellikle amalgam arazilerde veya konut projelerinde çözümler sunmak üzere ortaya atılan bu sistem, aslında dolandırıcılar için iyi bir fırsat yaratıyor. Gerçekten mülk sahibi olmayan kişiler, sahte belgelerle hisseli tapu vaadiyle insanları kandırmaya çalışıyorlar. Tüketiciler, bu sistemin sunduğu kolaylıklara kapılarak riskleri göz ardı ediyorlar. Kim bilir, belki de hayallerindeki evin sahibi olma umudu, onları bu tuzağın içine çekiyor. Ancak daha sonra karşılaştıkları gerçek, hüsran olmaktan başka bir şey olmayacaktır.
Dolandırıcılar, öncelikle potansiyel kurbanların dikkatini çekmek için sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanıyor. “Hisseli tapu, %50 cüzdanınızda, yarısı bizde, şimdi al, yarısı içinde” gibi cazip sloganlarla, yüksek kazanç vaadiyle insanları ikna ediyorlar. Birçok kişi, sosyal medyada gördükleri reklamlar ve duydukları referanslarla bu dolandırıcılığa kapılarak büyük meblağlarda paralarını kaybetti. Dolandırıcılar, genellikle sahte belgeler ve sahte satış sözleşmeleri ile dolandırılan bireyleri kandırıyor. İşlemler gerçekleştikten sonra kayıtlardaki belgelerde de hiçbir değişiklik yapılmıyor. Bu da birçok kişinin mağduriyetini artırıyor.
Hisseli tapu dolandırıcılığı, oldukça kurnaz bir sistem üzerinden yürütülüyor. Öncelikle dolandırıcılar, kendilerine bir web sitesi açıyor ve burada sahte ilanlar yayınlıyor. İlanların altına yazılan cazip fiyatlar, birçok kişiyi anında çekiyor. Birçok kişi bu ilanlara başvurarak dolandırıcılar ile iletişime geçiyor. Tüm bunlar, sahtekarların yetenekli bir şekilde insanları nasıl manipüle ettiğine dair ciddi bir kanıt. Öyle ki, mağdurların pek çoğu bu dolandırıcılığın farkına varmadan, kaybettikleri parayı geri almak için uzun süre mücadele veriyor.
Güvenilir kaynakların eksikliği ve bunların doğru bir şekilde kontrol edilmemesi, dolandırıcıların yaratmış olduğu tuzakların etkisini artırıyor. Kendi mülklerini satmak üzere internet üzerinden ilan vermek isteyenler, genellikle dolandırıcıların hedefi haline geliyor. Satıcılar, gerçekte sahip olmadıkları mülkü ya da sahte belgeleri güvence göstererek mağdurları ikna ediyorlar. Dolayısıyla, hisse sözleşmelerinin imzalanmasının ardından dolandırıcılar, çok kısa bir süre içinde kayıplarını artırıyor. Sonuç olarak, bu tür dolandırıcılıklara kurban gidenlerin sayısı giderek artıyor, ancak bu noktada mağdurların daha dikkatli olması gerekiyor.
Sürecin sonunda, dolandırıcılar kayıplarını hızlı bir biçimde artırarak, molalarını alıyorlar. Müşteri hizmetleri olarak adlandırılan kişilerin üzgün bir konuşma tarzıyla yanıt vermeleri ise tuzağın son çizgisi oluyor. Dolandırıcılığın sona ermesinin ardından, çoğu mağdur geri dönüş almayı bekliyor fakat bu asla gerçekleşmiyor. Dolandırıcılar ise kayıplarının peşine düşmeden anonim bir hayat sürmeye devam ediyorlar. Dolayısıyla, dolandırıcılığın önüne geçmek ve kişileri bilinçlendirmek için halka yüzyüze ya da online eğitimlerle bilgilendirme yapılması elzem hale geliyor. Yüzyüze eğitim çalışmaları, mülk alım satımındaki süreç hakkında daha fazla bilgi sahibi olmalarına yardımcı olacak ve muhtemel dolandırıcılıklara karşı onları savunmasız bırakmayacaktır.
Sonuç olarak; hisseli tapu dolandırıcılığı, yalnızca kaybettiği paranın saldırdığı kişiler için değil, aynı zamanda toplumda güven duygusunu sarsan bir durum. Dolandırıcıların cüretkar tavırları, müşterilerin geleceğe dair umutlarını tehdit etmekte. Hükümet, bu dolandırıcılığın önüne geçmek için çalışmaları hızlandırmalı ve dolandırıcılığın yasaların önüne getirilmesi gerektiğini belirtmelidir. Bireylerin mülkiyet hakkını korunmak adına devlete olan güvenin yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bu tür dolandırıcılıkları engellemek sadece hukuki bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumsal bir görevdir. Özellikle genç neslin bu konuda bilinçlenmesi sağlanmalı, uyanıklığı artırılmalıdır.