Ülkemizin birçok yerinde her yıl nisan ayı geldiğinde, doğanın yeniden canlandığını görmekle birlikte, eski geleneklere olan bağlılığın da artığını hissederiz. Bu geleneklerden biri, nisan yağmurunu şifa niyetiyle içmektir. Bu ritüel, yıllar boyunca pek çok ailede nesilden nesile aktarılmıştır. Bu yazımızda, nisan yağmurunun sağlık ve şifa kaynağı olarak nasıl görüldüğüne ve bu geleneği 30 yıldır sürdüren bir kadının hikayesine değineceğiz.
Nisan ayında yağan yağmurlar, yılın en bereketli zamanları olarak kabul edilir. Doğa uyanır, bitkiler canlanır ve insanların ruhu tazelenir. Ancak nisan yağmurlarının yalnızca doğa için değil, insan sağlığı için de önemli olduğu inancı, pek çok kültürde varlığını sürdürmektedir. Bu bağlamda nisan yağmurunu içmenin yalnızca bir gelenek değil, aynı zamanda geçmişten gelen bir sağlık uygulaması olduğunu söyleyebiliriz.
Birçok insan, nisan yağmurunu içmenin bağışıklık sistemini güçlendirdiğine, enerji verdiğine ve ruhsal dinginlik sağladığına inanır. Kadim inanışlara göre, bu yağmurların temiz doğa tarafından süzüldüğü, böylece vücutta toksinleri arındırdığı düşünülmektedir. Ayrıca, nisan yağmuru içmenin, kişiyi ruhsal olarak da güçlendirdiği ve stresle başa çıkma becerisini arttırdığı ifade edilmektedir. Bu tür inanışlar, özellikle kırsal kesimlerde daha yaygın olmakla birlikte, şehir yaşamında da tekrar gündeme gelmektedir.
İstanbul’un Anadolu Yakası’nda yaşayan 50 yaşındaki Ayşe Hanım, nisan yağmurunu içenlerden biri. Bu geleneği 30 yıldır sürdürdüğünü belirten Ayşe Hanım, bu alışkanlığını kayınvalidesinden öğrendiğini ifade ediyor. Ayşe Hanım, her yıl nisan ayında yapılacak olan bu ritüelin ilk gününde, sabah erkenden hayata gözlerini açtığını ve pencerenin önüne geçerek yağmuru beklediğini anlatıyor. Yağmurun ilk damlalarını gördüğünde mutlulukla kapıyı açtığını ve bir kap suyun altına geçerek yağmuru içmeye başladığını belirtiyor.
"Kayınvalidem bana, yağmurun ilk damlaları ile ruhumun arınacağını ve bedenimdeki hastalıkların geçeceğini söylemişti. Onun tavsiyelerine güvendiğim için bu geleneği uyguluyorum" diyen Ayşe Hanım, bu alışkanlığını çocuklarına da aktararak aile geleneğini sürdürmeye çalıştığını kaydediyor. "Bugüne kadar birçok rahatsızlık yaşadım ama her nisan geldiğinde bu geleneği yerine getirerek kendimi daha iyi hissettim," diye ekliyor.
Ayşe Hanım, sadece fiziki sağlığı değil, ruhsal olarak da nisan yağmurunun kendisine iyi geldiğini düşünüyor. "Birbirine bağlı olan doğal döngü, bizi de etkiliyor," diyor ve sözlerine devam ediyor: "Yağmur, hayatın en taze hali. Onu içmek, beni doğayla yeniden buluşturuyor." Bu noktada Ayşe Hanım’ın düzenli olarak nisan yağmuruna olan bağlılığı, sadece kendi sağlığı için değil, aynı zamanda kültürel değerlerini koruması adına da büyük bir öneme sahip.
Sonuç olarak, nisan yağmurunu içmek, birçok insan için sadece bir gelenek değil, aynı zamanda ruhsal ve bedensel sağlık açısından bir uygulamadır. Ayşe Hanım’ın hikayesi, bu geleneğin yaşayan bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Belki de nisan yağmurlarını içmek, sadece yağmurların bereketi değil, aynı zamanda geçmişle olan bağlarımızı da pekiştiren bir sembol. İnanışa göre, bu geleneği sürdürenler, hem aile bağlarını güçlendiriyor hem de sağlıklarına katkıda bulunuyorlar. Tüm bu düşüncelerle, nisan ayı geldiğinde, camdan süzülen ilk yağmur damlasını beklemek için herkesin bir kez daha düşünmesi gereken bir gelenek olduğunu söyleyebiliriz.